Sanat kelimesi Arapça’da amel, iş yapma anlamlarını veren «san’a» kökünden gelmektedir ve yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi bu kelime Arapça’da, insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatır. Bugünkü Türkçe’de kullandığımız «sanat» kelimesi, Osmanlıca’da bir değişiklik geçirmiş, yeni kazandığı anlam ve muhtevayla birlikte benimsenmiştir.
…
Sanat sözcüğü dar anlamda daha çok plastik veya görsel dediğimiz sanatlara bağlanmakla beraber geniş anlamda Fonetik ( ses ve söze biçim veren ) ve Ritmik ( harekete biçim veren ) sanatlarda hoşa gitme isteği yatar.
Sanat en kısa tanımı ile “hoşa giden biçimler yaratma gayretidir”.
Bu biçimler bizim güzellik duygumuzu okşar. Duygularımızı okşayan şey de biçim bağlantılarının birliği ve ahengidir. Sese, söze , maddeye , hacme,renk-çizgi ve yüzeye hoş giden bağlantıları bulunan , ahenkli biçimler vermek yada vermeye çalışmak sanattır. Başka bir değişle insanın duygu, düşünce ve heyecanlarının , ruhsal deneylerinin başkalarına aktarılabilmesi , yani duygu ve düşüncelerin biçimlendirilmesi sanattır.
Sanat; duyan ve görebilen kişide estetik beğeni ve coşku yaratan karşılıksız bir algılama çabasıdır. Karşılıksız algı her canlıda doğal olarak vardır. Bu doğal algılama nesneldir. Varlığın korunması ve yaşamın sürdürülmesi nesnel isteklerin elde edilmesi ile olur. Hiçbir nesnel istekle açılanamayacak algılamalarda vardır. Yaşamın bile düşünülmediği bir anda gerçekleşen böyle bir algı sanatçının bir eser yaratacağını muştular. Bu karşılıksız algıya ruhun algılanması da denilebilir.
BERGSON “ doğa, sanatçıda ki algıyı nesnel bir isteğe bağlamasını unutmuştur. “ der. Sanatçıyı karşılıksız algılama sırasında bütün nesnel isteklerini ve gereksinimlerini , ruhsal dünyasında ki algı ile unutmaktadır. Sanatçı güzeli karşılıksız bir algılama sonucunda yaratır. Böylece güzel; sanatın başlıca konusu olmuştur. Hoşa giden bağlantılar güzellik duygusunu oluşturur. Objelerin; biçim, yüzey ve kütlesinin belli ölçülere göre düzenlenmesi insanın hoşuna gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik, büyük bir sıkıntı, hatta bir tiksinti verir. Güzellik duygusunun tersi ise çirkinlik duygusudur.
…
Sanat sözcüğü dar anlamda daha çok plastik veya görsel dediğimiz sanatlara bağlanmakla beraber geniş anlamda Fonetik ( ses ve söze biçim veren ) ve Ritmik ( harekete biçim veren ) sanatlarda hoşa gitme isteği yatar.
Sanat en kısa tanımı ile “hoşa giden biçimler yaratma gayretidir”.
Bu biçimler bizim güzellik duygumuzu okşar. Duygularımızı okşayan şey de biçim bağlantılarının birliği ve ahengidir. Sese, söze , maddeye , hacme,renk-çizgi ve yüzeye hoş giden bağlantıları bulunan , ahenkli biçimler vermek yada vermeye çalışmak sanattır. Başka bir değişle insanın duygu, düşünce ve heyecanlarının , ruhsal deneylerinin başkalarına aktarılabilmesi , yani duygu ve düşüncelerin biçimlendirilmesi sanattır.
Sanat; duyan ve görebilen kişide estetik beğeni ve coşku yaratan karşılıksız bir algılama çabasıdır. Karşılıksız algı her canlıda doğal olarak vardır. Bu doğal algılama nesneldir. Varlığın korunması ve yaşamın sürdürülmesi nesnel isteklerin elde edilmesi ile olur. Hiçbir nesnel istekle açılanamayacak algılamalarda vardır. Yaşamın bile düşünülmediği bir anda gerçekleşen böyle bir algı sanatçının bir eser yaratacağını muştular. Bu karşılıksız algıya ruhun algılanması da denilebilir.
BERGSON “ doğa, sanatçıda ki algıyı nesnel bir isteğe bağlamasını unutmuştur. “ der. Sanatçıyı karşılıksız algılama sırasında bütün nesnel isteklerini ve gereksinimlerini , ruhsal dünyasında ki algı ile unutmaktadır. Sanatçı güzeli karşılıksız bir algılama sonucunda yaratır. Böylece güzel; sanatın başlıca konusu olmuştur. Hoşa giden bağlantılar güzellik duygusunu oluşturur. Objelerin; biçim, yüzey ve kütlesinin belli ölçülere göre düzenlenmesi insanın hoşuna gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik, büyük bir sıkıntı, hatta bir tiksinti verir. Güzellik duygusunun tersi ise çirkinlik duygusudur.